Açık Yeşil'de Ümit Şahin ve Ömer Madra, Klaus Wiegandt'ın editörlüğünü üstlendiği "3 Degrees More" adlı kitap içerisinde yer alan oşinograf/iklim bilimci Stefan Rahmstorf'un yazısı üzerine konuşuyorlar.
Ümit Şahin: 95.0 Açık Radyo’da Açık Yeşil başlıyor. Ben Ümit Şahin.
Ömer Madra: Ben de Ömer Madra.
Ü.Ş.: Destekçimiz Banu Akşehirlioğlu Alptekin'e teşekkür ediyoruz programa başlarken. Evet, bugün Açık Yeşil'de çok yeni yayınlanan yani herhalde en fazla birkaç hafta önce yayınlanan yeni bir kitap üzerine konuşacağız. Bu kitabın ismi 3 Degrees More yani 3 Derece Daha Fazla diye çevirebiliriz herhalde. Alt başlığı da ‘Yaklaşan sıcak mevsim ve doğa bunu önlemek için nasıl yardımcı olabilir?’ Bu kitap aslında ilk olarak Almanca olarak basılmış, Klaus Wiegandt editörlüğünü yapmış. Klaus Wiegandt, bir iklim bilimci değil ama Almanya'da Sorumluluk Vakfı diye bir vakfı 2000’de kurmuş ve bu konularda çalışan bu vakfın başında. Kendisinin girişimiyle bu kitap yazılmış ama yazarların hepsi iklim bilimciler, bilimsel bir kitap. Sadece sonunda aktivizmle ilgili bir iki bölüm var ama kitabın önemli bir bölümü iklim bilimindeki son gelişmelerle ilgili ve bir de önemli bir yanı var.
Ben nasıl hemen okuyabildim? Tamamını okumadım tabii ama en azından şimdi konuşacağımız bölümünü okudum. Bu kitap erişime açık yani baskı olarak almak istiyorsanız satılıyor ama PDF'ini ve hatta her bölümü isterseniz teker teker de indirebiliyorsunuz. Springer'den çıkmış bir kitap bu ve eğer 3 Degrees More, Klaus Wiegandt diye aratırsanız kitabı rahatlıkla bulabilirsiniz.
Ö.M.: Evet, Springer da Almanya'nın en büyük yayın evlerinden biridir.
Ü.Ş.: Evet, bir tanesi. Şimdi bu kitabın ilk bölümü Stefan Rahmstorf’un bir yazısı. Yazının başlığı ‘Üç Dereceden Daha Fazla Bir Durumda İklim ve Hava Durumu’ ve alt başlığı da ‘Bizim Bilmediğimiz Yeryüzü’. Şimdi bu yazıyı biraz özetlemeye çalışacağım ama o yazıya girmeden önce Klaus Wiegandt’ın bir ön sözü var; neden böyle bir kitap yazdıklarından bahsediyor ve buradan bir iki şey okumak istiyorum, o da önemli. Diyor ki; ‘Son 20 yıldır küresel düzeydeki iklim tartışmaları hep küresel sıcaklık artışının 1.5 derecenin altında tutulması üzerinden gitti ve IPCC raporu gibi hep 1.5 dereceyi tartıştık biz’ diyor ve devam ediyor, ‘Halbuki şu anda mevcut gelişmeler büyük bir hızla 3 dereceye gittiğimizi gösteriyor - ki bunu biraz sonra Stefan Rahmstorf'un yazısından da göreceğiz - bu da, iklim değişikliğinin lineer gitmediğini ve dramatik bir şekilde artarak devam ettiğini bize gösteriyor.’ Şöyle bir hesap yapmış; ‘Dünya, yüzyıl sonuna kadar böyle bir sıcak döneme girdiğinde ve 3 dereceden bahsedildiğinde dünyada en az 10 milyar insan yaşıyor olacak ve bunların 2,6 milyarı şu anda 20 yaşın altında olan çocuklarımız ve torunlarımız olacak’. Bu, aslında çok çarpıcı bir hesap yani bugün 20 yaş altında olan çocuklar, bu kitapta bahsedilen 3 derece geleceğini görecekler. 2,5 milyardan fazla insandan bahsediyor ve diyor ki, ‘Tabii bunu engelleyebiliriz’.
Stefan Rahmstorf’un yazısına geçelim ama ondan önce onu da hatırlatayım - herhalde daha önce de Rahmstorf’tan bahsetmişizdir. Almanya'nın en önemli iklim bilimcilerinden bir tanesi. Aslında Okyanus bilimcisi yani oşinograf ve iklim bilimci. Halen de Postdam Üniversitesi'nde profesör olarak çalışıyor, önemli bir isim. Aynı zamanda Postdam İklim Araştırmaları Merkezi'nde de çalışıyor ve özellikle Atlantik'teki Gulf Stream de denen sıcak su akıntısının bir kısmının durması üzerine yaptığı özgün çalışmalar çok çarpıcı. Hatta meraklısı için, Stefan Rahmstorf’un son bir yıl içerisinde bu konuyla ilgili yaptığı birkaç çok önemli konuşma, daha doğrusu verdiği seminer de var YouTube'da, onları izlemiştim ben. Bu Atlantik'teki akıntının durması meselesi biliyorsunuz çok tartışmalı bir konu fakat Rahmstorf gibi gayet tenkinli bir bilim insanı bile çok yaklaştığımızı söylemeye başladı. Bu konuşmaları da öneririm merak edenlere.
Yazıya biraz bakarsak; Stefan Rahmstorf’un ilk bölümdeki yazısı diyor ki, ‘1.5 derece sınırı konuda ama biz bunun etkilerini şimdiden görmeye başladık ve 3 dereceye ulaştığımız zaman bugün gördüğümüz etkilerin en az üç katını göreceğiz demek oluyor bu. diyor. Tarihsel olarak bir değerlendirme yaptığımız zaman biz aslında şu anda Pliyosen döneme geri dönmüş durumdayız. Pliyosen döneme geri dönmek demek, bundan 3 milyon yıl önce, daha atalarımızın ağaçlarda yaşadığı döneme dönmek anlamına geliyor ve böyle bir dünyada nasıl yaşanabileceğini bilmiyoruz.’ Özellikle de Holosen’den yani Buzul Çağı’ndan sonraki uygarlığın geliştiği, tarımın geliştiği sıcak dönemin grafiğini vermiş ve buradan şu şekilde ayrılıyoruz, ‘Bugünkü sıcaklıklar, Holosen’deki sınırı şimdiden aşmış durumda yani insanlığın uygarlığı geliştirdiği iklimden şu anda kopmuş durumdayız. İkincisi, modern küresel ısınma, Buzul Çağı’ndan çıkıp bu Holosen döneme yani Neolitik dönem - tarımın geliştiği, uygarlığın geliştiği döneme geçmemizi sağlayan ısınmanın on katı hızla ilerliyor. Dolayısıyla buna adaptasyon sağlamak çok zor olacak ve mevcut ısınma 10 binlerce yıl sürecek’ diyor ki bu da çok önemli yani bu ısınma için ‘overshoot’ diyorlar - geçeceğiz ama sonra geri döneceğiz - böyle bir şey söz konusu değil. Rahmstorf, eğer çok büyük miktarlarda karbondioksit atmosferden bir şekilde çekilemezse - ki bunun da pek mümkün olmadığını biliyoruz - mevcut ısınma 10 binlerce yıl devam edecek diyor.
Ö.M.: Ben de ufak bir ilavede bulunmak istiyorum izninle yani 14 Ağustos tarihli The Guardian'da daha yeni bir haberdi ve sen de tam bunu sözünü etmişken - Donald Trump'ın desteklediği milyarlarca ton daha karbondioksit salımı vadeden Proje 2025 diye yani Project 2025 diye bir programı var. 2,7 milyar ton mevcut yani 2030'a kadar üstüne çıkacağını da hesaplanıyor yani ABD'nin sadece emisyonlarından çıkacak. Dolayısıyla Stefan Rahmstorf’un söyledikleri karşısında mücadele edebilmek özellikle de büyük şirketlerle çok büyük bir mücadele içeriyor, kolay değil. Open Society Foundations'ın bir yayınında da Geoff Dembicki’nin bir haberi vardı. Mesela Shell, hiç kâr amacı gütmeyen bir kuruluş yardımıyla bu Project 2025’in arkasındaki iklim karşıtı gruplara muazzam paralar yatırmış yani böyle bir düşmanla mücadele etmekte olduğumuzu da ekleyeyim dedim.
Ü.Ş.: Evet, zaten 3 derecenin neredeyse kaçınılmaz hale gelmeye başladığını biraz buna dayanarak söylüyorlar hatta şunu da söylemek lazım - kitapta yok o ama başka bir yerde daha çok yeni okudum; 2 derecenin de 2040'larda yani önümüzdeki en fazla 20 yıl içerisinde görüleceği de neredeyse kesinleşmeye başladı. Çok feci yani hatta 2 derece burada, bu bölümün sonlarında var, belki o noktaya kadar okuyamayız, zaman yetmez ama iki derece ısınmanın feedback etkileriyle, geri besleme döngüleriyle aslında birdenbire 2.5 buçuğa çıkabileceğini de söylüyorlar yani bayağı ciddi, katastrofik bir şeyi çok bilimsel bir şekilde anlatmış. Bu arada şu tarihsel kısmı sonlandırmak için de şunu söylemiş - bunu ben mesela bu netlikte bilmiyordum açıkçası; eğer mevcut küresel ısınma olmasaydı 50 bin yıl sonra Dünya yeni bir Buzul Çağı’na girecekmiş. Bu 50 bin yıl netliğini bilmiyordum açıkçası ve ekliyor Rahmstorf, ‘10 binlerce yıl diyebiliyorduk fakat şu anda biz 50 bin yıl sonraki Buzul Çağı’nı imkansız kılacak kadar karbondioksit atmosfere salmış durumdayız.’
Ö.M.: Boca etmiş durumdayız.
Ü.Ş.: Evet. ‘Eğer bu ısınma 3 dereceye çıkarsa da - sıkı durun - yarım milyon yıl yani 500 bin yıl boyunca yeni bir Buzul Çağı asla olmayacak’ diyor. Yani tam bir Pleistosen dönem yani Buzul Çağlarının olduğu son iki buçuk milyon yıllık jeolojik dönemin öncesine döndük şu anda. 3 milyon yıl önce hiç Buzul Çağlarının olmadığı sıcak bir dönem vardı, oraya geri dönmüş durumdayız ve bu feci bir şey. Bu arada şunu da söylüyor, ‘Bu küresel ısınmanın şu anda ki IPCC rakamına göre 10 yıllık ortalama ısınma 1.1 derece ki aslında biz 1.5’u gördük ama bu ısınma ABD’de 1.7 derecelik ısınmaya denk gelir.’ Bunu da özellikle şunun için anlatmış; ‘Karalardaki ısınma her zaman dünya ortalamasından fazla olacaktır ve ABD de kara olduğu için burada 1.7 derece ve dünyanın genelindeki karalardaki ısınmada 2 derece şu anda’ diyor ve ekliyor, ‘3 derecelik bir küresel ısınmaya ulaştığımızda karalardaki ısınma 6 dereceye çıkacak. Bu da New York'un mesela Los Angeles'a dönmesi anlamına geliyor.’ Tabii Los Angeles nereye dönecek? O soru işareti.
Ö.M.: O cehenneme dönecek.
Ü.Ş.: Evet yani hiç bilmediğimiz iklim koşullarına doğru gidiyoruz. ‘Çok büyük sıcak dalgaları sayıldığı 40 derecelik sıcaklıkların olduğu yerlerde 46 dereceye ulaşacağımız anlamına geliyor’ diyor Rahmstorf. Aşırı Sıcak bölümüne geçtik şimdi ve aşırı sıcaklarda özellikle insanların terlemesini engelleyen bir sıcaklık artışına ulaştığımızdan özellikle de ıslak termometre sıcaklığının 35 dereceye ulaşmasıyla artık insan vücudunun bunu tolere edemeyeceğini söylüyor. 35 derece tolere edilemeyecek bir sıcaklık ve ‘Hatta eğer nem yüksek ise 30 derecede bile bu görülebilir’ diyor ve %71 nemde 35 derecenin ölümcül olduğunu belirtiyor, bununla ilgili yaşanmış olan sıcak dalgalarından örnekler vermiş. Bu arada diyor ki, ‘Küresel olarak 3 derecelik bir sıcaklık artışı - ki bunun karalar için 6 dereceye tekabül ettiğini söylemiştim - dışarıda kalmayı yani açık havada kalmayı tarımda ya da inşaat işleri gibi şantiyelerde falan çalışmayı imkansız hale getirecektir’.
Ö.M.: Ama zorla çalıştıracaklardır modern köleliğin gereği olarak tabii ama bu çok büyük bir felakete doğru gitmekte olduğumuzu da gösteriyor.
Ü.Ş.: Katar örneğini vermiş; ‘Katar'da 2021'den itibaren dışarıda çalışmak saat 10:00 ile 15:30 arasında yasaklanmış yaz aylarında. Yani böyle şeyler de oluyor.
Ö.M.: Büyük akıntılarda Atlantik Meridyenel Devrilme Sirkülasyonu’nun (AMOC) yavaşlama belirtileri de görülüyor.
Ü.Ş.: Ondan da bahsediyor.
Ö.M.: Evet, ben de Stefan Rahmstorf’tan öğrenmiştim bunu.
Ü.Ş.: Şimdi ikinci yani bir sonraki bölümde aşırı yağışlardan ve kuraklıktan bahsediyor. Bu da yine bildiğimiz şeyler ama özellikle çok önemli bir noktaya vurgu yapmış; ‘Sıcaklık artışı daha lineer, daha doğrusal giderken özellikle atmosferde tutulan su buharı miktarı, nem miktarı daha doğrusu atmosferin su buharını tutma kapasitesi sıcaklıkla beraber eksponansiyel olarak artıyor. Dolayısıyla yağışlarda orantısız bir şekilde bir artış var. Bu, ayrıca buhar basıncı açığı için de geçerlidir’. Buhar basıncı açığını açıklamak şimdi uzun sürer ama özetle şöyle bir şey; özellikle sıcaklarda atmosferdeki su buharı miktarının azalmasıyla özellikle sıcak günlerde - bugün Türkiye'de de yaşanan - orman yangınlarının artmasına, bütün toprağın ve bitkilerin kurumasının çok hızlandığı anlamına geliyor ve diyor ki, ‘1 derecelik bir artışla buharlaşma %2, %3 artıyor yani toplam yağışların artmasının en önemli nedeni buharlaşmadaki artış’. Bu çok kritik bir şey; ‘1 derecelik artışla %2, %3 bir buharlaşma artışı oluyor ve bu buharlaşmayla atmosfere karışan su buharı çok hızlı yağışlarla birdenbire düşüyor’ diyor ve devam ediyor, ‘..ve böylece hafif hafif yağan yağışlar seyrekleşiyor ama çok şiddetli yağışlar çok sık hale gelmeye başlıyor’.
Buraları biraz hızlı geçtim ama başka örneklerle de açıklamış bunu, ‘Özellikle bazı bölgeler; Akdeniz, ABD'nin orta batısı, Güney Afrika ve Avustralya hızla kuraklaşıyor’. Bir de diyor ki, ‘Şu anki yeni araştırmalar, bunun bazı hava olaylarının, iklim olaylarının kalıcı bir hale gelmesi ya da daha uzun sürmesini arttırıyor. Bu da birkaç gün sürecek, normalde birkaç gün sürüp geçecek olan aşırı sıcak durumunun günlerce ya da haftalarca uzaması’.
Ö.M.: Tam da bugün gözüküyor - tanık olduğumuz şeyin ta kendisini anlatıyor.
Ü.Ş.: ‘Mesela bir başlıyor bitmiyor sıcaklar, bir başlıyor kuraklık bitmiyor ya da büyük yağışlar bir başlıyor bitmiyor’ - bu tür bir sürekliliğin arttığını, ısrarla arttığını söylüyor. Bunun nedeni olarak da diyor ki, ‘Bunun en önemli nedeni, arktik bölgenin son 40 yılda küresel ortalamadan dört kat daha hızlı ısınması. Bu da arktik bölgeyle soğuk olan Kuzey Kutup bölgesiyle sıcak olan tropik bölge arasındaki sıcaklık farkını azalttığı için tropiklerle Kuzey Kutup arasındaki orta enlemlerdeki batıya doğru giden rüzgarları, esen rüzgarları zayıflatıyor ve bu zayıflama da jet akımlarının zayıflamasına sebep oluyor. Çünkü hava akımları yavaşlıyor ve kalıcı hale gelmeye başlıyor, aşırı sıcaklar ya da yağışlı hava kalıcı hale gelmeye başlıyor. Bu da özellikle aynı anda kabus senaryosuna dönüşebilir’.
Mesela kuraklık kalıcı hale geldiğinde aynı anda Kuzey Amerika'nın batısında da, Rusya'da da, Avrupa'nın batısında da ve Ukrayna'da da kuraklığın olduğu durumlar ortaya çıkabilir. 2019'daki bir yayını burada vermiş, hatta bunu 2010 yılındaki Arap baharındaki isyanların başlamasına, Suriye iç savaşına da neden olduğu, tarihin en büyük kuraklığının çıkmasına da bağlamış. Dolayısıyla bu tür durumların uzaması, çatışmaların, iç savaşların ve göçlerin artmasına da neden olacak.
Ö.M.: Son bir ilaveyi de ben yapayım bununla ilgili; Barents Observer diye bir gazete gibi bir şey var ve orada çıkan haberde, NASA'nın uydu ölçüleriyle alındığı görüntülerde Kuzey Kutbu'nda - biraz önce senin de bahsettiğin, Rahmstorf’dan alıntıladığın - buzların erime rekorlarının Norveç'in Svalbard diye adlandırılan takım adasında normalin beş kat üstüne çıktığını söylüyor ve sadece bu yazın rekoru bu. 23 Temmuz'da Svalbard'da 55 milimetrelik suya tekabül eden bir erime olmuş ve bu da normalin beş katı yükseklikteymiş. ‘2 binden fazla buzulun olduğu bir yerde Kuzey Kutbu ısınmasının dünya ortalamasından yedi kat fazla olmasına yol açıyor’ diyorlar. Bütün bu rakamlar çok acayip.
Ü.Ş.: Evet, Rahmstorf'un yazısının bir sonraki bölümü Tropikal Siklonlar yani tropikal fırtınalar, kasırgalar vs. üzerine. Burada da diyor ki, ‘Bu kasırgaların, tayfunların vs. iklim değişikliğiyle artıp artmadığı çok önemli bir tartışmaydı ve IPCC yıllarca bunu çok dikkatle ele aldı. Fakat son IPCC raporunda ilk kez özellikle güçlü olan tropikal fırtınaların, 3 ve 5 kategorisi arasındakilerin güçlendiğini ve bunun da iklim değişikliğine bağlı olduğunu ilan etti, yazdı’. Burada örnek olarak, 2017'de 3 bin kişinin hayatını kaybettiği Maria Kasırgası’nı vermiş ve yine 2017'deki tarihin en büyük, en yıkıcı kasırgası olan Harvey'yi vermiş - hatırlarsınız, Houston'u vurmuştu. Katrina örneğini de vermiş ve burada çok önemli, çok ilginç bir örnek vermiş, bunu da hiç duymamıştım. Harvey Kasırgası’nın okyanus nedeniyle taşıdığı aşırı buharlaşma veya aşırı sıcak, taşıdığı aşırı yağışın miktarı dört gün içinde bin 539 milimetreymiş. ‘Kıyaslamak için şunu kullanalım’ diyor, ‘Almanya'da 2021'deki büyük sel felaketinde Ahr Vadisi'ne yağan yağmur 115 milimetreydi. Hatırlayın 115 milimetre ile oluşan 2021'deki büyük seli, 70 kişi ölmüştü galiba. Harvey'in getirdiği bin 539 milimetre. Bu da tamamen okyanusun aşırı ısınmasına bağlı’.
Bir sonraki bölüm Deniz Seviyelerinin Yükselmesi ve bu da yine çok tartışılan IPCC raporlarında, genellikle eleştirilen IPCC raporlarının çok muhafazakar kaldığı için eleştirilen bir kısmı. Diyor ki, ‘Pliyosen döneminde - yani şu anda geri dönmekte olduğumuz dönem - 3 milyon yıl önce, deniz seviyeleri bundan 5 ila 25 metre daha yüksekti çünkü daha Buzul Çağları başlamamıştı. Bu 5-10 metre yüksekliği ya da 5-25 metre yüksekliği şu anda biz aslında mevcut ulaştığımız ısınmayla garantilemiş durumdayız. Ama henüz zamana ihtiyaç var buzulların erimesi için, o yüzden bu kadar yükselmedi. Ters olarak da 20 bin yıl önce, Buzul Çağı’nın en soğuk döneminde deniz seviyeleri bugünkünden 120 metre daha düşüktü’. Yani düşünün nereye kadar yolumuz olduğunu ve devam ediyor ‘Bu son derece tehlikeli. Bizim Pliyosen döneminde yaşayan atamız ağaçlarda yaşadığı için bu yükselen deniz seviyelerinden çok etkilememiştir onu ama şu anda 1 milyondan fazla nüfusu olan 130 büyük şehir deniz kıyısında bulunuyor - birinde de biz yaşıyoruz – ve bunun dışında çok kritik limanlar, havaalanları ve 200 tane de nükleer santral deniz kıyısında şu anda. 1 metre deniz seviyesi yükselmesi bile bir felaket olacak’.
Ö.M.: Türkiye gibi üç hatta dört tarafı denizlerle çevrili bir ülkede belli başlı bütün şehirlerin, en önemli, pek çok şehrin suların, su basmanın altında kalacağı açık.
Ü.Ş.: ‘3 derecelik bir ısınmanın olması durumunda, deniz seviyelerinin yükselmesi bugünkünün üç katı, en az üç katı hızlı hale gelecektir’ de diyor Stefan Rahmstorf. Şu anki yükselme düzeyi biliyorsunuz, henüz 20 santimden ibaret ama bu bile bazı etkiler göstermeye başladı. IPCC tartışmaları yapmış ama özetle diyor ki, ‘Eğer Grönland'daki eşik nokta aşılırsa – Grönland buzullarının büyük bir kısmının erimesine neden olacak eşik nokta 1 derece ile 3 derece arasında, bu da çok önemli yani 100 yıl içerisinde bu eşik aşılacak - bunun getireceği deniz suyu seviyesi yükselmesi 7 metre. Buna bir de Batı Antarktika'daki buzul katmanını eklerseniz, 3 metre de oradan gelecek. Sadece Grönland nedeniyle yükselmeyi biz neredeyse garantilemiş durumdayız’.
Grönland ile ilgili çok enteresan şeyler anlatmış, zamanımız azaldı ama özellikle bu eşik noktanın nasıl aşıldığını - tipping point'e ne diyorduk, eşik nokta mı diyorduk?
Ö.M.: Devrilme noktası.
Devrilme noktasının nasıl aşıldığını şöyle anlatmış; ‘Grönland'daki buzullar, 3 bin metre yüksek - yani dağ. 3 bin metre irtifada hava çok soğuk olduğu için buzullar yavaş eriyor ama bir kere erimeye başladıktan sonra ve o irtifa da azalınca yani deniz seviyesine yaklaştıkça hava çok sıcak olmasa bile erime hızlanacak çünkü daha sıcak bir şeye doğru yaklaşacak buzulların üst kısmı’. Onun dışında da alttan nasıl buzulların kaydığını anlatmış ve son bölüm Devrilme Noktaları ile ilgili. Hem Grönland'ı, hem de Antarktika'yı yazmış ama özellikle kendi uzmanlık alanı olan Atlantik'teki AMOC denen okyanus akıntısının ne zaman duracağı meselesine bakarsak diyor ki, ‘Çeşitli modeller bu küresel ısınma nedeniyle bu akıntının yavaşlamasını belirsiz olarak gösteriyor ama modeller bu yavaşlamanın çok küçük ve %50 arasında olacağını söylüyor. Bu modellerin yanlış olduğunu gösteren çok ciddi kanıtlar var. Daha şimdiden 20. yüzyılda %15'lik bir yavaşlama olmuş AMOC’ta ve bu devrilme noktasına önümüzdeki birkaç 10 yıl içerisinde ulaşacağız’.
Ö.M.: Birkaç 10 yıl diyor yani mesela bu sabah konuşuyorduk, bu noktayı konuşma fırsatımız pek olmamıştı. The New York Times'da gezegen iklim değişikliğinin peak noktalarına, devrilme noktalarına ne kadar yakın diye bir ayrıntılı yazı vardı, ‘Hep kararsız, ne zaman olacağı belli değil’ deniyordu. Tam da bu işte.
Ü.Ş.: Evet, birkaç 10 yıl.
Ö.M.: Birkaç 10 yıl, bu hiç yoktu tabii. Karayipler ve Avrupa'ya doğru, Afrika'nın batı kıyılarından geliyor ve ilerleyip tekrar aşağı inen devasa bir deniz suyu döngüsünden bahsediyoruz yani dünyanın pek çok yerinde, büyük bölümünde sıcaklıkları ve yağış miktarlarını belirliyor. Ondan sonra alt üst olacak.
Ü.Ş.: Tabii yani iklimin ondan sonra neye benzeyeceğini, özellikle Avrupa'da ve Kuzey Amerika'da neye benzeyeceğini şu anda tahmin etmek mümkün değil çünkü tamamen bütün iklimi düzenleyen bu okyanus akıntısı. Çok büyük soğuklar da olabilir bazı yerlerde ve aynı zamanda aşırı sıcaklar da olabilir. Son olarak şununla bitireyim; Küresel Isınmanın Kendi Kendini Hızlandırması diye bir son bölüm var. Burada da özellikle permafrosttaki yani donmuş arktik çevresindeki, donmuş topraktaki ya da kalıcı buzlu tabakasındaki buzul ama su değil yani altında toprak, bitkiler var - buradaki toplam karbon miktarının bin 300 ila bin 600 milyar ton olduğunu söylüyor. Ve bu permafrost'un 1990 ile 2016 arasında 4 derece ısındığını söylüyor Rahmstorf ve bu permafrost da erimeye başladı zaten. Bu erirse topraktaki karbon mikroplar tarafından ayrıştırılacak ve bu karbonun %15'i 2100 yılına kadar havaya salınabilir.
Ö.M.: Karbondioksit ve en önemlisi metan tabii.
Ü.Ş.: Metan da tabii, metandan da bahsetmiş ve diyor ki, ‘Burada da bütün bu hesaplamalar maalesef bize şunu gösteriyor ki 2 derecelik bir ısınma aslında daha önceki bu karbon döngülerinden dolayı ve tetiklediği geri besleme mekanizmalarından dolayı 2.5 derece anlamına gelecektir’ diyor. Yani biz 2 olmasını beklerken hızla sıcaklığın 2.5 dereceye çıktığını 2050'den önce görebiliriz gibi bir sonuç çıkıyor buradan. Umarım fazla karamsar bulunmaz. Ben pek karamsarlık falan görmedim bu yazıda, gayet gerçekçi bir bilimsel yazıdan bahsediyoruz ve şöyle de bitirmiş, ‘Benim kendi çocuklarım liseye gidiyorlar. Onlar 3 derecelik bir dünyayı görecekler ve ben bu satırları zorlukla yazıyorum’.
Ö.M.: Evet, çok son derece önemli bir şey. Bu Stefan Rahmstorf’un da içinde yer aldığı kitabı çok önemli buluyorum. Bu hafta sonunda da bir ufak konferansım var, orada da kullanmak üzere bana hemen yollarsan harika olur.
Ü.Ş.: Tabii, tabii. Hemen linkini yolluyorum Ömer Abi.
Ö.M.: Çok teşekkürler.
Ü.Ş.: Gelecek hafta görüşmek üzere.
Ö.M.: Hoşça kalın.